21 Mayıs 2011 Cumartesi

İhracatta Fiyat Rekabeti Mi?, Yoksa Hizmet Kalitesi Mi?

1980’li yılların başında dış ticareti çoğunlukla ithalat olarak düşünmekteydi. İhracat yapmak yurtdışına mal satmak ülkemiz ticaret erbapları için oldukça uzak kavramdı. Zamanın hükümeti şimdiye kadar uygulan kapalı ekonomik sistem yerine ihracata dayalı serbest Pazar politikalarını uygulamaya başlamasıyla, ihracatta devlet muazzam teşvik tedbirlerini arka arkaya yürürlüğe koymuş, sektörlere farklılık göstermesine rağmen sevk edilen malların değeri üzerinden yüzde yirmi, otuz, kırk hatta elli oranlarındaki tutarlar ihracatçıya bir şekilde geri ödenmeye başlanmıştı.

İhracatın özendirilmesiyle eline çantasını alan herkes yurtdışına mal satmak için büyük bir gayret içinde çalışmaya başladı. Dürüst çalışkan ihracatçılarımız yanında bu arada ülkemiz gerçekleri içinde hayalisini de bol miktarda yapıldı. İhracat yapmanın ithalata göre ne kadar çok zor ve zahmetli olduğunu bizzat başımıza gelince çok daha iyi bir şekilde kavranmaya başlandı. Her türlü malı ihraç etmek için tüccarlarımız gözü kara bir şekilde mücadele ediliyordu.

İhracatta ülke olarak çok acemiydik. Nereden başlayacağımızı, ne gibi stratejiler izleyebileceğimiz konusunda tam bir açıklık bulunmamaktaydı. Bu nedenle uzun vadeli düzenli pazarlama politikaları yerine genellikle münferid satışlar yapılmaktaydı. Küçük ve münferit satış bile olsa, bu durum ihracatçıya büyük hava kazandırmaktaydı. Sevkıyatlar genellikle iki üç araçlık miktarlarda yapılıyor, sevkıyatlarda Anadolu’da okul gezisi yapan otobüslerin önüne konulduğu gibi ‘Fransa İhraç Konvoyu’ veya ‘x Firması İhracatı’ türü yazılar iliştiriliyordu. Bu durum ihracatçı ve imalatçılarımız için büyük prestij yaratıyordu.

İhracatta kullanılan araçlar günümüzde yurt içi taşıma piyasalarında bile kullanılamayan türde derme çatma araçlardan oluşuyordu. Gönderilen mallar kaybolmadan gittiği takdirde çoğunlukla yolda sarsıntıdan veya başka nedenlerle hasar görüyor ve ithalatçı tarafından geri iade olarak gönderiliyordu. Bizim için hatalı ve kusurlu olmayan ürünler uluslararası hedef pazarlarda müşterinin arzu ettiği kalite standartlarının altında oldukları, ürünün teknik olarak geliştirilmesi ve fiyatının pazara giriş fiyatına göre gözden geçirilmesi gerektiğini fark edilmeye başlandı. Ancak bu sürecin sona ermesi, yerine kalite ve pazarlama anlayışı, marka bilinci gibi kavramların gelmesi 2000’li yıllarda daha açık bir şekilde ortaya çıktı. Artık bu dönemden itibaren ihracatta bilinç seviyemiz belirli noktalara ulaşmış, bazı pazarlarda ve ürün çeşitlerinde pazarın önemli bir oranına ulaştı.

Bu durum fiyat rekabetine dayalı ihracat anlayışı yerini, hizmet kalitesi ve pazarlama anlayışına yöneltti. Fiyat rekabeti aşamasından hizmet kalitesi anlayışına dönüşüm sürecin kısa veya uzun bir dönemde geçirilmesi kaçınılmazdı. İhracatçıların geçirmekte olduğu bu süreci taşımacılık sektöründe de yakın bir gelecekte daha yoğun bir şekilde ulaşmaları kaçınılmazdır. Bu aşamaya kısa bir zaman içersinde girmeleri, hem işletmeleri hem de sektörün tamamında olumlu yansımaları ortaya çıkacaktır. Aksi halde fiyat rekabetine dayalı anlayışın sürmesi, sektörün tamamında uzun yıllar sorun olarak kalacaktır.

Kaynak: Dünya Gazetesi / Dr. Metin Çancı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder